20121007

"Faros" bazen müziktir...


Daha iyi bir dünya arayışında yararlandığımız...

An Die Musik
(Müziğe)


“Sen, ey güzeller güzeli sanat,
Acıyla örülü anlarımda, defalarca
Hayatın çılgınlıkları içinden kurtardın beni hep
Sıcak bir sevgi getirdin kalbime,
Daha iyi bir dünya sundun bana
Gün oldu, senden kopan bir iç çekiş,
Senden yansıyan tanrısal bir ses
Evrendeki en iyi anları sundu bana.
Sen, ey güzeller güzeli sanat,
Bütün bunlar için teşekkürler sana”

Franz SCHUBERT
(Çeviren: Faruk YENER)


Yaradan’ın kusursuz sistemi olan “Evren”in mükemmel orantıları ve ilişki düzeni, (Momentumun Korunumu, Kütlenin Korunumu, Enerji Korunumu, Kütle-enerji Eşdeğerliliği gibi) korunum yasaların sürdürülebilirlikleri sayesinde insanoğlu var olur; mevcut estetiği sezebilir ve bu sezgi ile gerçekleştirdikleri ile kendisi de gelişir.

Muhteşem denge, simetri ve oranlara sahip evrenin ve tabiatın gözlenmesi ve incelenmesi, uyumun farkına varılması insanı öncelikle ilahı planı taklide yöneltmiştir. 

Yaradan’ın “Büyük Evren”in düzenini kurmasına benzer bir şekilde bir “Küçük Evren” olan  insan da aklı, bilgisi, gücü ve gönlü ile aynı düzeni kendinde kurmaya çalışmıştır.

Kültürel bir varlık olan insanın sahip olduğu içinde bulunduğu mekan ve zamana ait kültürün maddi objelerinden (nesnelerinde) etkilenip yararlanarak tüm duyuları için yeni nesneler üretmeye, iyi bir dünyada oluşumuna bu yapıtları ile katkı sağlama çabası hep mevcuttur. Bu çabada, nesnel yapıtların oluşturulabilmesi, insanın duyu ve duygularına bağlı bilgilerin doğruluğunu inceleyen bilim olarak, estetik gerekliliği ve katkısı ile mümkün olabilmiştir.

Estetik duygusunun gerekliliği ve katkısı ile insanın oluşturduğu nesnel yapıtlar, yani nesneleşmiş estetik sonucu sanat oluşmuştur.

Sanat eserini meydana getiren kişilere sanatçı, sanat eserine estetik obje, sanat eseriyle estetik ilgi kuran kişilere de estetik süje denilir.

Sanatçı doğada gördüklerini, şekil, renk, ses ve anlatım olarak taklit ve yansıtan değil kendine ait görüş, seçiş ve anlatış ile yaratarak ortaya koyarak estetik objeler, yani sanat eserleri oluşturur.

Sanat eseri deyince;
· Edebi sanatlar, roman, hikaye, şiir, tiyatro eserleri,
· Müzik,
· Mimarlık,
· Resim, grafik ve plastik sanatlar,
· Sinema – Tiyatro sanatları,
· Dans,
gibi sanatın bütün alanlarında verilmiş (ve estetik değeri olan) eserler sayılabilir.

İnsan, gerçek bir dünyada bizzat insanoğlu tarafından koyulmuş ve yaygın kabul gören;
· Bilgilerini düzenleyen doğruluk,
· Ahlâkını düzenleyen iyilik,
· Ekonomisini ve pratik hayatını düzenleyen yararlılık,
· Estetik hayatını düzenleyen güzellik,
değerleriyle yaşar. Bu değerleri ortaya koyan, bir şeyi iyi, güzel yapan da yine insandır.

Sanat eserlerinde de, onları estetik obje haline  getiren bazı özellikler estetik değer olarak bilinir. Sanat estetik değeri eserinin güzelliği ile oluşur. Eser ne derece güzel ise o derece değerlidir.

Güzellik, zamana, topluma, insana hatta insanın yaşına, mesleğine, içinde bulunduğu sosyal ve psikolojik duruma göre değişen, izafi (rölatif) bir değer olsa da estetik denilen soyut kavramın dışa vurmuş, halinden başka bir şey değildir.

Dolayısıyla estetiğin en temel kavramı güzelliktir; bir “sanat felsefesi” olan estetiğe “güzellik felsefesi” denilmesinin sebebi de budur.

Doğada güzel olanlar incelendiğinde, açık veya gizli olarak, bütünün parçaları arasında dengeli oransal ölçüye dayalı ve simetriye bağlı düzende karmaşık çokluğun güçlü uyumu görülür. Doğal güzellikte karşıtların gerilimine dayanan nitelik de mevcuttur.

Sanatçı,
· Bilinen ve algılanan (duyularımıza hitap eden) nesneler bölgesi,
· Bilinebilir (bilimin uğraşı alanı olan, henüz bilinmeyen fakat bilinmesi kuramsal olarak mümkün olan) nesneler bölgesi,
· Bilinmesi mümkün olmayan (iki bölgenin temelindeki artalan, acizliği kabul etmeyen egonun insan onu yok saydırdığı) nesneler bölgesi,
içinde doğadaki orantı, simetri ve dengeli uyumu (harmoni) yakalayıp onu eselerinde yansıtmak ister. Bu değerlendirmeye örnek olarak musiki nağmelerini dinlerken vecde gelip hareket eden ve kendinden geçerek dönen Mevlevi Semazenlerin ve buz pateni dansçılarının dönme hareketleri gösterilebilir:

Gezegenler güneşin etrafında periyodik yörüngelerde dolanırlar. Dünya eliptik bir yörüngeye sahip olduğundan bu yörünge boyunca hızı değişkendir. Güneşe yakınken daha hızlı, uzakken daha yavaş hareket eder. Bunun nedeni “açısal momentumun korunumu kanunu” ile açıklanabilir: açısal momentum adı verilen bir fiziksel büyüklüğün sabit kalması, yani her an kendini tekrarlaması ile gizli simetri oluşur. 

Mevlânâ Celâleddin Rumî (1207-1273) belirtilen gizli simetriyi görüp, şiir söylerken dönerek dans ederek yaşamına uygulamıştır. Şiir, müzik ve dansı birleştirmekten öte insanlığa sevgiyi, barışı ve estetik güzellikleri öğreten Mevlânâ, “Sema” olarak adlandırılan sürekli dönüşlü dansı ile, ilahî simetriyi yansıtarak, tüm evrende en temel hareketin “bir merkez etrafında dönme hareketi” olduğunu sezgisel olarak göstermiştir.

Kollarını açıp döndüklerinde yavaş, kapatarak döndüklerinde ise hızlı bir şekilde dönen buz pateni dansçılarının hareketi de bu gizli simetri algısından kaynaklanır.

Sanatçı, açık veya gizli olarak yaralandığı simetri ve harmoni seviyesine göre de sanat eserinin estetikten alacağını bilir. Doğadaki orantı, simetri ve dengeli uyumu (harmoni) eselerine yansıtması eyleminde;
· Asimetrik bir yapıt oluştursa bile arka planda simetrik temel, varlığını hep devam ettirmeye,
· Dengeli bir (harmoni) uyumu esas almaya ve sürdürmeye,
çabalar.

Bu çalışmada, insanın iyi bir dünya arayışı çabasında sanatın müzik öğesi esas alınmış ve müzik özelinde inceleme ve değerlendirmeler yapılmıştır.

Doğada var olan açık ve gizli simetri, dalgalarla yayılan sesin de temelinde bulunur. Ses dalgaları kendini her periyodun sonunda tekrarlayan simetrik bir yapı içerirler. İnsanoğlu, ses dalgasında bu simetrik yapıyı modüle ederek (isteğine göre şekillendirerek) söz ve müzik üretir.

Tarih öncesi devirlerde suların şırıltısı, kıyıya vuran dalgaların ve rüzgarın uğultusundan esinlenen insanoğlu, hayvan bağırsaklarından yapılan ipleri çekerek, boynuz, kemik ya da odundan boruları üfleyerek, içi boş bir kütüğe deri geçirip vurarak, doğadaki sesleri taklit etmeye başladılar. İnsanoğlu, başlangıçta işaret vermek amacıyla kullandığı bu sesleri daha sonra arzu ve beğenilere göre düzenleyerek ilkel müziği yaratmıştır.

Eski Yunan' da, Pythagoras (M.Ö. 586) okulunun (Quadrivium) programına göre, müzik, (aritmetik, geometri ve astronomi ile beraber) matematiğin 4 ana dalından biri olarak kabul edilmiştir. Pyhagoras, bir telin değişik boyları ile değişik sesler elde edildiğini ortaya çıkartmış ve bugün kullanılmakta olan müzikal dizinin temelini oluşturmuştur.

Konfiçyüs (M.Ö. 551-478) belirli modların insanlar üzerine etkisini incelemiştir.

Platon (Eflatun, M.Ö. 428-348) müziği etiğin bir parçası olarak kabul etmiştir. Platon’a göre göksel (ilahi) müzikte yankılanır, ritim ve melodi gök cisimlerinin devinimlerini taklit eder.

Müzikteki ritim (kendini tekrarlayan tempo) ve melodinin altında duran simetrik yapıdır denilebilir.

Kaynakları ve başlangıçları (teksesli) birbirlerinden çok da farklı olmayan batı ve doğu müzikleri farklı gelişmiş
· Felsefe,
· Şiir,
· Komalar,
· Ritim / usullerden,
oluşan dört temel unsur ile birbirinden ayrılmıştır.

· Batı müziği medeniyetten, Doğu müziği maneviyattan, gelen bir müziktir.

· Batı müziği toplumun, Doğu müziği insanın iç dünyasının ürünüdür.

· Batı müziği “bilinmesi mümkün olmayan nesneler bölgesini görmezlikten gelerek nesnellik, pozitiflik, yerellik varsayımına, akla dayanmış iken Doğu müziği daha içsel ve duygulara dayalıdır.

· Doğu müziği bütünsel (küresel), Batı müziği indirgeyicidir.

· Batı müziğindeki oktav sistemi sesleri sekiz notaya ayırarak tam ve yarım seslerle müziği sınırlandırırken, Doğu müziğinde ise ayrıca çeyrek sesler vardır.

Batı’da 400 sene önce, müziği harmonize yapmak ve çoksesliliği yaratabilmek için, komalar (mikro aralıklar) kaldırılarak aradaki sesler atılmış, sesler piyano tuşlarına göre isim aldığı belirtilmektedir.

· Batı müziğinde simetri daha belirgin iken Doğu müziğinde simetri nispeten daha gizlidir.  Özellikle klasik batı müziğinin bu kadar fazla hayranının bulunmasını simetrinin daha kolay algılanıp güzelliğine varılmasına dayandıranlar vardır.

· Batı müziğinde ritim ile melodiyi ayırt etmek kolay iken Doğu müziğinde makam ve melodi girift bir şekilde birbirinin içine geçmiş durumda ve daha ahretle (uhrevi) ilgilidir; anlaşılması kolay değildir. [1]  

Kaynağı ve gelişimi ne olur ise olsun, müzikte de gizli simetri (veya gizli uyum) üzerine kurulu bir yapı olduğu bu yapı simetrik olmasa bile simetriden sezgisel olarak yararlanıldığı çok açıktır.

Her makam ayrı bir simetri içerir, ayrı bir duygu yansıtır. Bu simetri üzerine kurulan müzik simetriden bağımsız değil onunla yoğrulup tam bir bütünlük arz eder. Estetik olan ve güzel müzik eseri olarak değerlendirdiklerimiz de zaten bu türden gizli simetri taşıyanlardır. [2] 


Müzik ile daha iyi bir dünya arayışı..

Müziğin etkileri ve bu etkilerin tespiti de insanoğlunun bilimsel çalışmalarında bir konu olmuştur.

Louis MAKIELLO tarafından "The Mozart Effect" başlıklı Ocak 2012 ayında yayınlanan makalede, “Mozart Etkisi” olarak adlandırılan müzik etkisinin değişik alanlarda araştırılması ve sonuçlarına yer vermiştir:

· Zeka gelişimde müzik etkisi:
Kaliforniya Üniversitesi bilim adamları tarafından 1995 yılında Mozart’s Sonata for Two Pianos, K. 448 dinleyen öğrencilerin mekansal IQ testlerinde daha iyi oldukları tespit edilmiştir.

· Süt üretimi veriminde müzik etkisi:
Brittany-Fransa’daki rahiplerden sonra byugün İsrail’den İngiltere'ye çiftçiler ineklere klasik müzik çalmaktadır. İspanyol, El Mundo gazetesi, Villanueva del Pardillo’da sağım zamanında Mozart’s Concerto for Flute and Harp in D, dinleyen ineklerin diğer çiftlikteki (28 litre veren)  ineklerden daha fazla, 30 to 35 litre süt verdiklerini yazmıştır.

· Prematüre bebeklerin tedavi başarısında müzik etkisi:
Pediatrics dergisinin Ocak 2010 tarihli sayısında yayınlanan İsrail’li bilim adamlarının bir araştırmasında 30 dakika Mozart dinleyen prematüre bebeklerin diğerlerine göre daha sakin ve iyi kilo aldığı belirtilmiştir.

· Atıksu arıtma veriminde müzik etkisi:
Alman Mundus şirketi 2010 yılında Berlin’deki bir atık su arıtma tesisi’de biyokütle yiyen microplara Mozart’ın Sihirli Flüt’ünü dinletti. Çalışma iptal edildikten aylarca sonra normal şartlarda 7000 m3 olması gereken atığın 6000 m3 olarak çıktığının bulunduğu tespit edildi.

· Bitki büyüme sağlığında müzik etkisi:
Bitkilere müzik dinletme yönünde çalışmalar 1970'lerden beri uygulanmaktadır. Bazı denemelerde yumuşak müzik dinleyen bitkilerin sağlıklı daha sağlıklı büyümelerine karşı rock dinleyenlerde öncelikle yaprak küçülmesi ve müzik yönünün tersine büyüme sonucu 16 günde öldüğü tespit edildi. En iyi sonucu Sitar ile yapılan Hint müziği vermişti.

· Üzüm ve bağ sağlığında müzik etkisi:
Toscana, İtalya’da müzik sever bir bağ sahibinin bağ haşereleri ile daha doğal yöntemlerle mücadele için her gün 24 saat sireyle Mozart dahil klasik eserlerden derlediği bir müziği asmalarına dinletmesi sonucunda hoparlörlere daha yakın sarmaşıkların daha hzlı olgunlaştığını tespit etti. Floransa Üniversitesi'nden bir araştırma ekibi 2006 yılında benzer bir çalışmada asma başına ve toplam yaprak alanı büyümesi ile üzüm olgunlaşmasında müziğin olumlu etkilerini belirenmiştir.

· Sıçanların labirentlerdeki seyahat etkinliğinde müzik etkisi:
"Mozart etkisi" adlı çalışmaya 1995 yılında katılan Frances Rauscher ana karnından itibaren başlayarak doğumundan 60 gün sonrasına kadar Mozart dinletilen sıçanların sabit dalga boyunda veya, music by Philip Glass’ın minimalist müziklerini dinleyen diğerlerine labirentlerde yollarını daha aza hata ile ve daha hızlı bulduklarını saptamıştır.
  
Müziğin; bireyden yola çıkarak  toplumsal yaşamı etkileyecek yönde kullanımına dair diğer tespitler de mevcuttur:
· Dini müzikler; insanı o anın içine çeker, derin bir huzur ve ruhanilik hissetmesini acılarını unutmaya ve geçirmeye katkı sağlar. 
· Gregoryen İlahileri, sessizce çalışmak ve meditasyon yapmam için uygundur; stresi de azaltabilir.
· Barok müziği, istikrar, düzen, tahmin edilebilirlik, emniyet hisleri, çalışma için zihinsel açıdan uyarıcı bir ortam yaratır. 
· Haydn ve Mozart; konsantrasyon, hafıza ve üç boyutlu algıyı geliştirebilir.
· Romantik müzik; sempati, merhamet ve sevgiyi arttırmak için kullanılabilir.
· İzlenimci müzik (Debussy, Ravel); yaratıcı dürtüleri günışığına çıkarabilir, bilinçaltı iletişime geçilmesini sağlayabilir.
· Caz, blues gibi anlatımcı dans ve müzik türleri; neşelendirir, ilham verir, büyük sevinç ve üzüntüleri açığa çıkarır, espri ve kinayeleri aktarır.
· Salsa, rumba gibi Güney Amerika müzikleri, bedeni harekete geçirir, kalp atışlarını, nefes alış-verişi arttırır.
· Big Band, Pop, Country türleri; hisleri ele geçirir ve kişide mutluluk hissi yaratır
· Baskın ritmleri olmayan ortam ya da New Age müzikleri; zaman ve yer algısını genişleterek canlılık duygusu yaratır.
· Heavy Metal, Punk, Rap, Hip Hop ve Grunge; sinir sistemini harekete geçirerek dinamik bir şekilde hareket etmeyi ve kendini ifade etmeyi sağlar.


Müziği "anadil öğrenme yöntemi" ile  öğreterek çevresine daha duyarlı ve hızlı uyum sağlayabilme yeteneği olan çocuk ve gençler yetişmesine katkı sağlayan Shnichi SUZUKİ "Sevgi ile Eğitmek" isimli eserinde;
"Sebep olmadan sonuç olamaz. İyi bir yetişme tarzı ve iyi bir eğitim, yüksek ve saf bir zekanın yanı sıra üstün duyu ve duygular geliştirir.
İyi çevre koşulları ve iyi eğitimi çocukların güzel ve mutlu yaşamalarına neden olur ki bu da insanlığın geleceği için ümit ve ışık vaat eder.
Yaşayan ağaç tomurcuk verir; her dalında güzel çiçekler açar ve bu doğanın muhteşem döngüsüdür. Bence, insanoğlu da doğayı örnek almalı ve meyve vermelidir. İnsanın hayattaki en önemli hedefi sevgiyi, hakikati, erdemi ve güzelliği aramaktır."
tespitinin ve çalışmalarında elde ettiği sonuçların iyi bir dünya arayışında yararlanılması gereken ipuçları taşımaktadır.

O halde, estetik kriterinin doğadaki gizli veya açık simetriler ile bu simetrilerin sezgisiyle yaratılan güzel müzik eserlerinden birey ve toplumlar yaşam kalitesini yükseltmek ve daha iyi bir dünya için daha fazla yararlanmak gerekmez mi?.

Can EREL
20 Mayıs 2012

Faydalanılan Kaynaklar :

1.     BERKMEN, Haluk; "Mikro ve Makro'da Estetik (1)".
2.     BERKMEN, Haluk; "Mikro ve Makro'da Estetik (2) Altın Oran".
3.     BERKMEN, Haluk; "Mikro ve Makro'da Estetik (3) Kuantum Dünyasında Simetri".
4.     CAMPBELL, D. (.Çeviri: ÇUBUKÇU, Feryal); " Mozart Etkisi", Kuraldışı Yayıncılık; İstanbul; 2002.
5.     ERGÜN, Mustafa; "Estetik (Sanat Felsefesi)".
7.     MAKIELLO, Louis; “The Mozart Effect”.
8.     POPPER, Karl R.; "Daha İyi Bir Dünya Arayışı".
9.     SUZUKI, Shnichi; "Sevgi ile Eğitmek”; Porte Müzik Eğitim; 2010.





Arap Müziğinin Amel formunda bir usul olan 32 zamanlı ve 21 vuruşlu Muhammes, aynı zamanda klasik Türk müziğinin büyük usullerinden biridir. Klasik Türk müziğinde bu usulün 32/4’lük olan ikinci mertebesi kullanılarak peşrev, kâr, beste, tevşih, na’t ve ilahiler bestelenmiştir.http://www.turkmuzigi.web.tr/usul/652-muhammes-usulu

[2] Örnekler:

"Faros" bazen bir anıttır...


Bir heykel ve kaidesindeki güzellik, uyum ve estetik ile şekilleştirilen düşünce ile... 

Heykeller duruşlarıyla anlam taşır ve tarihin bellek parçalarındandır. Cumhuriyet tarihimizin ilk heykelleri de öyle…

Mustafa Kemal ATATÜRK’ün 22 Ocak 1923 günü Bursa Şark Sineması’nda yaptığı konuşma ülkenin dört bir yanında Cumhuriyet’in devrim ideolojisinin bir aygıtı haline gelen çoğu "ATATÜRK" heykeli olan anıtların dikilmesinin miladıdır..

Mustafa Kemal ATATÜRK bu konuşmasında; İslâmiyet’teki heykel yasağının puta tapıcılığa dönme korkusundan kaynaklandığını belirterek,
 “Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin icab ettirdiği şeyleri yapmaz, itiraf etmeli ki o milletin tarîk-i terakkîde (ilerleme yolunda) yeri yoktur. Halbuki bizim milletimiz, esvaf-ı hakikiyesiyle (hakiki nitelikleriyle) mütemeddin (medeni) ve müterakki (ileri) olmaya layıktır ve olacaktır.”
demişti.

Mustafa Kemal  ATATÜRK,
 “Anıtlar diktirdiğimi, etrafımda büyük propagandalara hoşgörü ile davrandığımı görenler beni bencil sanacaklardır. Ben kendi şahsımda ideallerimi unutulmaz kılmak istediğim için unutulmak istemiyorum.”
diyerek, bu girişimlere destek de verecektir. (Sevan NİŞVANYAN: Mustafa Kemal ATATÜRK  yaşarken adı şehirlere verilen ve heykeli dikilen 20. yüzyılın ikinci siyasi lideridir. Diğeri Stalin’dir.)

Cumhuriyet Dönemi’nin ilk heykeli, 30 Ağustos 1924’te bizzat Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından açılan Dumlupınar’daki sembolik "Mehmetçik Anıt"ıdır.


Mimar Kadir ve taşçı ustası Hikmet’in eseri olan anıt başarılı olmasına rağmen  Cumhuriyet’in heykel sanatında yabancı sanatçılara yönelinilir; bu yönelimin ilk eseri, resmi davetle Türkiye’ye gelen Avusturyalı heykeltıraş Heinrich Krippel’in, döküm işleri Viyana’da yapılan ve İstanbul’da Sarayburnu’na dikilen bronz Atatürk heykelidir.

Mustafa Kemal ATATÜRK'ü sonsuzlukta ışıklar içinde olmasını dilediğimiz mekanına uğurladığımız gün tüm yurtta 12 adet olan heykeli mevcuttur.
1. Sarayburnu Atatürk Heykeli (1925) - Heinrich Krippel
2. Konya Atatürk Anıtı (1926) - Heinrich Krippel
3. Ankara Ulus'taki Atatürk Heykeli (1927) - Heinrich Krippel
4. Ankara Etnoğrafya Müzesi Atatürk Anıtı (1927) - Pietro Canonica5.
5. Ankara Sıhhiye Zafer Anıtı (1927) - Pietro Canonica
6. İstanbul Taksim Cumhuriyet Anıtı (1928) - Pietro Canonica
7. Bursa Atatürk Anıtı (1931) - Nejat Sirel Ve Mahir Tomruk
8. Samsun Atatürk Onur Anıtı (1932) - Heinrich Krippel
9. İzmir Atatürk Anıtı (1932) - Pietro Canonica
10. Afyonkarahisar Zafer Anıtı (1935) - Heinrich Krippel
11. Ankara Güven Anıtı (1935) - Anton Hanak Ve Josef Thorak
12. Ankara Sümerbank İçindeki Oturan Atatürk Heykeli (1938) - Heinrich Krippel

Vakit gazetesinin 5 Kasım 1927 günü sayısında bu heykellerden umulan fada;
“Büyük tehlike günlerinde vatanın her tarafında yükselen heykellerin çevresinde Türk halkı toplanacak, Onun [Mustafa Kemal’in] kalabalıklar üstünde hükümran olacak sesi ve ilhamı memleketi zafere ve halasa götürecektir."
şeklinde yorumlanmaktadır.

Atatürk'ün bu heykellerini fotoğraflayarak sanat ve mimari tarihini araştırma/öğrenme projemi hep kafamda taşıdım; ancak bunca zaman gerçekleştiremeyince zaman içinde elde ettiğim bilgilerle bu projenin taslağını hazırlamak istedim ve bunu paylaşarak alacağım katkılarla geliştirebilmek…




İstanbul Sarayburnu Atatürk Heykeli


Cumhuriyet ideolojisinin görselleştirilmesi yolunda atılan ilk adımdır. İstanbul Belediyesi tarafından diktirilmiştir.

Anıtın açılışını o dönemin belediye başkanı, Şehremini Muhittin Bey (Üstündağ) muhteşem bir törenle 3 Ekim 1926 günü yapmıştır ve İstanbul halkı anıtı gecenin geç saatine kadar akın akın seyre gelmdiği söylenir..

“Atatürk’ün ilk heykelleri Avusturyalı heykeltıraş Krippel tarafından yapılmıştır. 1924 yılında yapılan ilk eser, İstanbul’da, Sarayburnu’nda durmaktadır. Yani, ilk Mustafa Kemal heykeli çaresizlik içinde kokuşmuş saraya ve onun bel bağladığı Avrupa ülkelerine sırt çevirmiş, Anadolu’ya bakmaktadır!.. Bu duruş, uygarlık denilen satranç oyununda son derece güçlü ve büyük bir taşın duruşudur. Sömürgeciliğin, işgalciliğin hangi güçle mat edildiğinin anlatımıdır. Yine görmesini bilene büyük bir hamleyi işaret etmektedir. Atatürk’ün ilk heykelinin Sarayburnu’na konulduğu ve sırtının nereye, yüzünün hangi yöne dönük olduğunu bilmemek ya da bu duruşu rastlantı sanmak, bakıp da görememek, toplumun içinden çıkılamayacak bir kör kuyuya sürüklendiğinin kanıtıdır.”
Sunay AKIN (Heykeldeki Atatürk’ü görebilmek)




Konya Atatürk Anıtı


Türkiye'deki ikinci Atatürk anıtıdır ve Konya'da anıt meydanı'nda bulunmaktadır.

Atatürk Anıtı'nın o görkemli kaidesi aslında anıtın kendisinden daha eskidir…

Konya’da 1915-1917 yıllarında vali olan Muammmer bey, Konya'nın tarım yönüyle öne çıkmış bir şehir olması sebebiyle Konya'da istasyonun karşısında, o dönemki adıyla Konya Lisesi'nin önündeki geniş alana tarım konulu bir anıt yaptırma fikrini ortaya atar.

Bu fikir kabul görür ve anıtın yapım işi mimar Muzaffer bey'e verilir.

Yapılacak tarım anıtının kompozisyonunda bir kağnı, buğday başakları ve kağnının başında çalışan bir kadın olması ve böylelikle özellikle savaş zamanında Türk kadınının üretimdeki emeği ve katkısı da vurgulanmasının planlandığı yönünde rivayetler vardır.

Muzaffer bey, güzel bir kaide yapmasına rağmen Birinci Dünya savaşı'nın getirdiği zorluklar sebebiyle anıt kısmı yapılamaz. O sebeple de kaidenin üzeri büyük saçlarla örtülür ve bu durum mütareke ile milli mücadele'nin sonuna kadar devam eder.

Milli mücadele başarıya ulaştıktan sonra dönemin Belediye Reisi olan ve imar faaliyetleriyle öne çıkan Kâzım Bey bu anıt işine el atar, ATATÜRK'ten izin alır ve bu anıtın üzerine bir Atatürk Anıtı dikilmesi için çalışmalara başlamıştır.

Heykelin yapım işi o günlerde ilk olarak İstanbul Gülhane'deki Atatürk Anıtı'nı yapan heykeltraş Heinrich Krippel'e verilir.

Krippel Konya'ya gelerek anıtın kaidesini inceler ve kaidenin çok sağlam olduğuna fakat anıtın tam oturması için küçük bir değişiklik yapılmasına karar verir. Bu değişiklik yapılır.

Krippel'in yaptığı heykel Ekim 1926'da kaideye yerleştirilir. Anıt da 29 Ekim 1926'da Cumhuriyet'in 3'ncü yıldönümünde bir törenle açılır.




Ankara Ulus Meydanı Zafer Anıtı


Kurtuluş Savaşı kahramanlarının anısına Yenigün Gazetesi öncülüğünde Türk halkı tarafından cumhuriyetin ilk yıllarında yaptırılmış anıt.

“Yenigün” adıyla da bilinen anıt Anıtkabir inşa edilinceye kadar, Ankara’nın devlet merasimlerinin yapıldığı resmi olmayan simgesi olarak işlev görmüştür.

Türk Hükümetince açılan uluslararası yarışmada birinci olan Avusturyalı sanatçı Heinrich Krippel'e 1925 yılında sipariş edilen heykel, sanatçının Türkiye'de sipariş edilen en kapsamlı çalışmasıdır.

Eser, Viyana'da Birleşik Maden İşletmelerinde döktürüldü ve 24 Kasım 1927 tarihinde Ulus Meydanı'ndaki Sümerbank Genel Müdürlük Binası önüne yerleştirildi. Açılışını, Meclis Başkanı Kazım Paşa yaptı. Başbakan İsmet Paşa’nın da katıldığı törende başkonuşmacı, projeye önayak olan Yunus Nadi idi. Anıt, daha sonra meydan genişletme çalışmaları sırasında ilk yeri değiştirilerek bugünkü yerine taşınmıştır.

Atatürk, anıtta asker kıyafetleri içinde, -adını zafer kazanılan savaşın yapıldığı meydandan alan – “Sakarya” isimli atının üzerinde gösterilmiştir. Başkumandan, at üzerinde hücuma geçmiş bir asker olarak geleneksel pozda değil; ileriyi gören bir önder olarak canlandırılır.

Kaide üzerindeki kabartmalarda Türk halkının kökeni, kazandığı Kurtuluş Savaşı, Atatürk'ün Ankara'ya gelişi gibi konular anlatılmıştır. Anıtın dört yanına taş kaideler üzerine bronz dökümden üç figür bulunur. Bunların ikisi ülkesini koruyan ve gözeten Mehmetciği, diğer biri ise Türk kadınını, halk arasında ulusal dayanışma kahramanı Kara Fatma olarak bilinen mermi taşıyan kadın anayı simgeler. Bu karakterler halkın Kurtuluş Savaşı sırasındaki milli birliğini ve dayanışmasını temsil etmektedir.

"Avusturyalı heykeltıraş Krippel, Ankara’da Ulus Meydanı’ndaki Zafer Anıtı’nın da sanatçısıdır. 1927 yılında oraya konulan bu heykelin de müthiş bir öyküsü vardır: Krippel, heykeli meydana yerleştirdiğinde büyük, hem de çok büyük bir hata fark edilir!.. Sanatçının, at üstündeki Atatürk’ün iki yanına koyduğu askerler Türk askerleri değildir!.. Kurtuluş savaşı sırasında askerlerimizin miğferleri olmadığı gibi, üniformaları da farklıydı. Krippel’in anıtındaki heykeller adeta birer Alman askerine benzemektedir!.. Açılış töreninden önce bu büyük gafı görenler, artık geri dönüşü olmayan bir yola girildiğinden çaresiz kalırlar. Çünkü, heykel meydana dikilmiş ve açılışa da çok az bir süre kalmıştır…
Herkes Atatürk’e bakmaktadır merakla!.. Acaba, heykeldeki hatayı fark edecek mi, görürse ne yapacak, diye bir telaş, bir merak kalplerde serçe kuşu gibi çırpınırken, Atatürk, Krippel’in yanına gider, sanatçıya elini uzatır ve şunları söyler: “Sizi tebrik ederim beyefendi. Mehmetçiği hep görmek istediğim çağdaş, modern kıyafetler içinde yapmışsınız!!!...”
Sunay AKIN (Heykeldeki Atatürk’ü görebilmek)




Ankara Etnografya Müzesi Atlı Atatürk Anıtı


Bronz heykel ve mermer kaideden oluşan anıt, eski namazgah olan tepede inşa edilen Etnoğrafya Müzesi önündedir.

Heykeltraş Pietro Canonica tarafından yapılan Türkiye Cumhuriyeti'nin açtığı anıt yarışmasını kazanmış ve projesini uygulamıştır.

Heykel Haziran 1927 ayında Ankara'ya getirilerek 29 Ekim 1927 günü kaideye konmuş ve açılış töreni 4 Kasım 1927 tarihinde yapılmıştır. Açılış törenine Meclis başkanı Kazım Paşa, Belediye Başkanı Asaf Bey, hükümet erkanı, heykeltraş Canonica ve halk katılmıştır.

Anıt, bir platforma oturan dikdörtgen prizma şeklinde, iki kademeli kaide üzerinde yükselmektedir. Kaidenin üzerindeki heykelde Atatürk, at üzerinde gösterilmiştir.




Ankara Zafer Alanı Atatürk Anıtı


Ankara Zafer Alanı’nda (Sıhhiye) bulunan anıt İtalyan heykeltraş Pietro Canonica'ya yaptırılmış ve 24 Ekim 1927 günü tamamlanmıştır.

Bronz heykel ve mermer kaideli anıt, Etnografya Müzesi Atlı Atatürk Anıtı’nın açılşından hemen sonra 4 Kasım 1927 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi Başkanı Mehmet Emin Bey'in yaptığı konuşmayla açılmıştır.

Anıt alt kısmı bronz girlandlarla çevrili sade, dikdörtgen prizma şeklinde bir kaide ve Atatürk figüründen oluşmaktadır.

Atatürk, ayakta, kaput giymiş olarak ayakta betimlenmiştir. Bedeninin aksında tuttuğu kılıcın kabzasını iki eli ile kavramış ve dingin bir yüz ifadesi içinde, uzaklara bakar biçimde gösterilen Atatürk giysisi, duruşu ve yüz ifadesiyle zafer kazanmış kumandan olarak nitelendirilebilir.




İstanbul  Taksim Meydanı Cumhuriyet  Anıtı


İtalyan heykeltraş Pietro Canonica'ya yaptırılan, iki genç Türk; Hadi (Bara) Bey ve Sabiha (Bengütaş) Hanım'in yardımlarıyla, ant 1928'de tamamlanmıştır. 8 Ağustos 1928'de açılan anıtın, kaide ve çevre düzeni mimar Giulio Mongeri tarafından yapılmıştır.

1925'te dönemin İstanbul milletvekili Hakkı Şinasi Paşa'nın başkanlığında oluşturulan bir komisyonca P. Canonica ile bağlantı kurulmuş ve anıt ısmarlanmıştır. 2,5 yıl süren anıtın yapımında taş ve bronz kullanılmış, mali kaynak için halktan bağış toplandı. Ağırlığı 84 tonu bulan anıt Roma'dan İstanbul'a gemi ile getirildi.

Cumhuriyet dönemi anıtları, ilk defa figüratif bir anlatımla Atatürk'ü ve kurulan yeni düzeni topluma tanıtan heykellerdir. Bu döneme ait anıtların yerleşim planlamasında önlerinde tören yapılacağı göz önünde tutularak çevre düzenlemesi yapılmıştır.

Dairesel bir meydanın ortasında yükselen ve bir meydan çeşmesi gibi tasarlanan anıtın iki yüzündeki bronz figürler, geleneksel mimariden esinlenerek oluşturulmuş kemerli taş bir kaide içerisinde yer alırlar. 11 m yüksekliğindeki anıtın kaidesinde pembe Trentino ve yeşil Suza bölgesi mermerleri kullanılmıştır.

Anıtın bir yüzü Kurtuluş Savaşı'nı, diğer yüzü ise Cumhuriyet Türkiye'sini simgeler.

1928'de Talimhane Caddesi ve İstiklal Caddesi-Sıraselviler aksı üzerine yerleştirilen anıtın kuzey yüzünde Mustafa Kemal, askerlerinin önünde görülmekte, diğer yüzünde ise sivil giysileri ile Mustafa Kemal ATATÜRK yanında İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak, askerler ve halkla birlikte betimlenerek genç Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu canlandırılmaktadır. Anıtın bu yüzünde Atatürk'ün ardında bulunan Ukrayna asıllı Sovyet General Mihail Vasilyeviç Frunze ve Mareşal Kliment Yefremoviç Voroşilov'un heykeli Kurtuluş Savaşı ve Kuruluş sırasında Türkiye'ye yapılan Sovyet yardımına duyulan minnettarlığı simgeler. (Türkiye Cumhuriyeti’nin 10'uncu kuruluş yıldönümü dolayısıyla Mustafa Kemal Atatürk'ün daveti üzerine Türkiye'yi ziyaret eden Voroşilov'a altın saat de armağan etmiştir.)

Anıtın yan yüzlerinde birer asker heykeli, üstlerindeki madalyonlarda ise iki kadın portresi yer almaktadır. Anıtın bu dar yüzleri altında birer ayna taşı ve önlerinde mermer yalaklar bulunmaktadır. Sanatçı bu yalakları akacak su ile meydan çeşmelerini anımsatan bir proje oluşturmuş, daha sonra ise su öğesi kullanılmıştır.

"İtalyan sanatçı Canonica’nın İstanbul, Taksim Meydanı’ndaki Cumhuriyet Anıtı’yla ilgili pek çok haber, yazı arasında ilk aklıma gelen, anıttaki iki Rus devlet adamının varlığıdır. Bu tür haberler çeşitli yayınlarda “Cumhuriyet Anıtının Sırrı” başlığıyla yer almıştır.
Oysa, burada da büyük bir körlük vardır!.. Bunca yıldır, kimsenin görmediği bir eksiklik herkesin gözü önündedir!..
Cumhuriyet Anıtı’nın sırrı
Cumhuriyet Anıtı’nın, bayrak tutan iki askerin bulunduğu cephelerinde, askerlerin ayaklarının hemen dibinde iki tane büyük su yalağı, daha doğrusu kocaman kurnalar bulunmaktadır. Bu kurnaların üstünde de, içlerine suların akacağı, sanki muslukları takılmamış iki delik vardır.
O kurnaların orada ne işi vardır?.. Atlar su içsin diye mi konuldular oraya?..
Taksim, İstanbul’un sularının dağıtıldığı, yani taksim edildiği bir semttir. Canonica, yapacağı anıtın kentin su tarihinde önemli bir yere sahip olan “Taksim”e konulacağını biliyordu. Bu yüzden, anıtı çember şeklinde bir havuz içinde düşünmüştür; sular deliklerden kurnalara akacak ve sonra da havuza taşacaktır. Ne var ki, bu gerçekleşmemiştir.
Farkında mısınız, ne anlatıyorum sizlere?.. Cumhuriyetimizin adını taşıyan bir anıt yıllardır tamamlanmamış, eksik bırakılmış bir şekilde herkesin gözü önünde duruyor ama bu “sırrı” kimse görmüyor?.. Bunca zamandır, anma günlerinde onca protokol anıta çelenk koyuyor da, kimse “Kurnaların burada ne işi ola ki?” sorusunu sormuyor? “
Sunay AKIN (Heykeldeki Atatürk’ü görebilmek)

“İtalyan heykeltıraş Canonica, Cumhuriyet Anıtı'nı yapmak üzere Roma'da kolları sıvarken, Sanayi-i Nefise Mektebi'nde bir yarışma açılır. Bu yarışmada birinciliği kazanan öğrenci, tüm masrafları devlet tarafından karşılanmak üzere Canonica'nın yanına gönderilecektir.
Yarışma sonuçlandığında birileri, birinci değil, ikinci olan öğrencinin gönderilmesi için baskı yapmaya çalışır. Bunun nedeni, birinciliği "Sabiha Ziya" adlı 22 yaşında ve bekar bir kızın kazanmasıdır!
Dönemin Maarif Bakanı olan ve çok genç yaşta ölümünün Cumhuriyet Türkiyesi için büyük bir kayıp olduğu Mustafa Necati Bey'in ve de Ankara'daki sarışın kurdun araya girmesiyle Sabiha Ziya Hanım, Roma'ya gönderilir.
Canonica, bu olaydan sonra, kadınlarımız 1923 devriminin kendilerine kazandırdığı hakları, özgürlüğü unutmasınlar diye anıta bir kadın yüzü koyar.
Dört köşeli anıtın zaferi simgeleyen bayrak açmış askerlerin olduğu iki tarafına dikkatli bakıldığında, askerlerin başlarının üstünde birer kadın maskı bulunduğu görülür. Bu iki kadın yüzünün biri peçelidir ki, Cumhuriyet öncesi kadınını simgelemektedir. Bu cephenin arkasında ise yine aynı kadının yüzü vardır; yalnız, bu sefer peçe kalkmış ve kadının yüzü gülmektedir. Burası da, Cumhuriyet sonrası kadınını simgelemektedir. Şu işe bakın ki, insanların inançlarını iktidara gelebilmek için politikaya alet etmek isteyenler, peçeli kadının baktığı yöne bir cami yapmak istiyor, çağdaş, gülen kadın yüzünün baktığı yönde ise Atatürk Kültür Merkezi yükseliyor!!!
14 Şubat Sevgililer Günü'nde bir tek karanfil ya da gül olsun, bırakılmış mıdır, Cumhuriyet Anıtı'nda yüzü gülen Sabiha Ziya Hanım'ın heykelinin önüne!?.”
Sunay AKIN (Güle güle 14 Şubat!.. 2005)

“Cumhuriyet Anıtı dört cepheden oluşur.
Birinci cephe Harbiye’ye bakan taraftır ki burası Kuvayı Milliye dönemidir. Bağımsızlık ve özgürlük için verilen antiemperyalist mücadelenin dönemidir.
Onun 180 derece tersindeki cephede Sıraselviler’e bakan taraf Cumhuriyet’i simgeler. Cumhuriyet ilan edilmiştir. Burada sivil olarak görüyoruz Atatürk’ü. Burada Atatürk’ün yanında duranlara ben tam Atatürkçü diyemiyeceğim. Biraz yağdanlıkla Atatürk’e yaklaşanlar. Ki Mithat Cemal Kuntay bir şiir yazar 
ATATÜRK’e: “Sen onu anlatamazsın, o bizimdir” falan diye. Burada Atatürk’ün yanındaki insanlarla aynı boyda olması bile eleştirilmiştir. Niye? Daha büyük yapacakmış falan filan.
Gelelim diğer iki cepheye...
Diğer iki cephe de bayrak açmış askerler vardır. Bu askerler zaferi simgeler. Her iki cephede de aynı askerler vardır ve zaferi simgelerler. Ama önemli olan bu bayrak açmış askerlerin bulunduğu cephelerin hemen üstünde olan kadın yüzleridir.
Bu kabartma kadın yüzlerinden birinde kadın peçelidir. Bu, esaret dönemini simgeler. Cumhuriyet öncesi yani.
Diğer cephede ise peçesi kalkmış, gülen bir çağdaş Cumhuriyet kadını vardır.
İşte peçeli kadının baktığı taraf sular idaresidir ki gericiler tarafından oraya camii yapılmak istenmektedir. Çağdaş kadının baktığı yerde ise Atatürk Kültür Merkezi vardır.
İşte size aynı zamanda kısa bir Cumhuriyet tarihi. Cumhuriyet tarihi bu iki tarafın çekişmesinin ürünüdür.
Ama bugün 1923 Devrimi’ni ve Mustafa Kemal’in kavgasını kavrayamayan, ona karşı olduğunu söyleyen ve kendini devrimci olarak tanımlayan pekçok kişi gelir geçer o Cumhuriyet Anıtı’nın yanından. Farkında bile değiller.”
Sunay AKIN (Atatürk Heykelleri)




Bursa Atatürk Anıtı


Bursa Hükümet Meydanı'nda yer alan bronz heykel ve mermer / kesme taş kaideden oluşan anıt heykeltıraş Nijad SİREL (Mahir TOMRUK'un yardımıyla) yapılmıştır.

Atatürk'ün, at üzerinde asker giysileri içinde ve omzunda pelerini ile başı Doğuya çevrilmiş sağ eli yere paralel göğüs hizasında Batıyı işaret eder pozda betimlendiği bu anıtın cephesi Kuzeye bakmaktadır. At sakin, dört ayağı üzerinde dururken dümdüz karşıya bakmaktadır.

Kaidenin 3 cephesinde yazıtlar yer alır. Doğu cephe “Cumhuriyetin Kuruluşu” ve batı cephe “Bursa'nın Kurtuluşu”nu simgeler. Bu yazıtlar göz önüne alınacak olursa, anıt şehrin kurtuluşu ile birlikte ülkenin kurtuluşu dolayısıyla Ata'ya şükran sunmak amacıyla dikilmiştir. Bu anıtta Atatürk, zafer kazanmış kumandan kimliği ile betimlenmiştir.

Köşeleri pahlanmış dörtgen kaidenin üç cephesinde yazıtlar, üst kısmında ise çepeçevre dolaşan friz şeklinde bitkisel süsleme yer almaktadır.

Bursa’nın yerel yayın organı olan "Yeni Fikir" gazetesi tarafından 29 Eylül 1925 tarihli sayısında;
"Ankara, İstanbul ve hatta bazı illerimiz, Gazi Paşa'mızın heykelleriyle güzel şehirlerini süslüyorlar. O büyük adamdan devrimlerin ışığı yükseliyor. Bursa'mız, çok sevgili Gazi'sini birkaç kez kucaklamak mutluluğuna ulaşmıştır. Bursa'nın şimdiye dek böyle bir davranışta bulunmaması, çok büyük, affedilmeyecek bir noksanlıktır. 'Yeni Fikir' saygıdeğer Bursa’lıların dikkatini bu yönde uyarmak ister. Belediyemiz, Partimiz, Türk Ocağımız ve diğer kuruluşların bu yönden harekete geçmesini, aynı zamanda aydınlık günlerin övünç verecek anlamını da kucaklayacak bu kaçınılmaz eserin yapımına hemen başlanmalıdır."
önerisi ile başlamıştır.

Bu yayından yaklaşık beş yıl sonra Valilik tarafından, bir Atatürk Anıtı yaptırmaya karar verilerek 1930 yılı Şubat ayında heykeltıraş Nijad Sirei'e sipariş edilmiştir.

İstanbul Şişli'de bir özel atölyede 12 parca olarak dökülen heykel bazı parçaları içten cıvatalarla birleştirilerek Bursa'ya beş parça olarak nakledilmiştir. 17 Eylül 1931 tarihinde nakledilen heykelin montajı onbeş gün içinde tamamlanmıştır.

Anıtın açılış töreni 29 Ekim 1931 günü, Cumhuriyet'in sekizinci yıldönümü kutlama törenleri sırasında yapılmıştır. Cumhuriyet Bayramı törenlerine katılan öğrenciler ve Bursa halkının coşkulu alkışları arasında açılmıştır. Anıtın örtülü bulunduğu Türk bayrağı dönemin Valisi Fatih Güvendiren tarafından indirilmiştir.




Samsun Onur Anıtı


Atatürk’ün Samsun’a çıkış öyküsünün kaide yüzlerine betimlendiği bronz anıt Samsun Belediye Parkı'nda yer almaktadır.

Dönemin parasıyla 37.000 dolara mal olan heykel Samsun halkı tarafından Avusturyalı heykeltıraş Heinrich Krippel'e 1931 yılında sipariş edilmiş ve bir yıl sonra da teslim alınmıştır.

Bronzdan yapılmış heykel, kaidesiz 4.75 metre, kaideli 8.85 metredir. Ve bu özellikleriyle de dünyada ikincidir. Dünyadaki kusursuz heykellerden tek farkı atın kuyruğunun kaideye değiyor olmasıdır.

Büyük bir kaideye arka ayakları ve kuyruğuyla outran, şahlanan bir at üstünde asker giysili Atatürk'ü bütün heybeti ile görmek mümkündür.

Krippel, anıtın açılış konuşmasında anıtı, "gururlu bir şekilde batıya ve çok uzaklara dikilen bakışları azim dolu gözleriyle, şahlanan atın üzerinde Atatürk dimdik bir şekilde oturuyor. Bu oturuşta korkusuzluk, kolun kılıca uzanışında ise Türklüğün gücü vardır" sözleriyle anlatmıştır.

Bu anıt tümüyle Atatürk'ü anlatmış; kuvvetin, azmin, cesaretin ve üstünlüğün simgesi olmuştur.

Kaidenin yanlarında iki kabartma ve öteki yanlarında da yazılar vardır.

Kabartmanın birinde, iskelede sandalın yanında bulunan kişiler görülmektedir. Bu insanlar, mermi ve cephane taşımaktadır. Arkalarında, bir de top arabasının bulunması, savaş anını canlandırdığını gösterir.

Diğer kabartmanın ortasında Atatürk, tüm özellikleri ile dimdik, büyük bir zafer simgesi olarak durmaktadır. Başı halka dönük, halk ile el ele bulunmaktadır. Yanları Türk ulusunun yaşlısı, köylüsü, kentlisi ile doludur.

Anıt kaidesinde;
"Vatanda Milli Mücadele'ye başlamak için Gazi, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun'a çıktı."
"Bu heykel, Samsun Vilayet Halkı tarafından 29 birinci teşrin 1931 tarihinde dikildi."
yazıları kayıtlıdır.




İzmir Atatürk Anıtı


İzmir Cumhuriyet Meydanı’na Milli Mücadele’yi temsil etmek üzere 27 Temmuz 1932’de dikilmiş anıttır.

İzmir valiliği ve belediye tarafından İtalyan heykeltraş Pietro Canonica'ya yaptırılmıştır.

Koyu kırmızı renkli Afyonkarahisar mermerinden bir kaide üzerinde mareşal üniformalı olarak sol eliyle atının dizginlerini tutarken sağ eliyle denizi gösterir vaziyette tasvir edilen Mustafa Kemal ATATÜRK'ün,
“Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir İleri!” 
emrini verdiği anı betimleyen atlı bronz heykelden oluşur.

Kaidenin üç cephesinde Kurtuluş Savaşı ve zafer konulu bronz kabartma vardır.

Ön yüzde, Kurtuluş Savaşı'na katılan kahraman kadın ve askerlerimiz betimlenmiştir. Ön düzlemde ayyıldızlı bayrağı taşıyan beli hançerli kahraman bir köylü kızı İzmir yolunda ilerlerken görülmektedir.

Kaidenin sağ yan kısmında bulunan kabartma Kemalpaşa yolunda Belkahve Mevkiinden ordunun İzmir'e yürüyüşünü gösterir. Dört askerin bir topu iple dağın tepesine çıkarmaya çalışmasının gösterildiği bu sahnede, ayrıca silah yüklü bir kağnı ve uzaktan İzmir Körfezi görülür. Mustafa Kemal Paşaise Belkahve mevkiindeki asırlık çınar ağacı altındaki çeşmeden avuçlarıyla su içerken gösterilmiştir.

Kaidenin sol yanındaki kabartmada, Türk ordusunun İzmir'e girişinin halkta uyandırdığı sevinç betimlenmiştir. Tüfeğini havaya kaldırmış bir Türk askeri ve cepheden dönen oğluna sarılmış bir ihtiyar, savaştan dönen babalarını kucaklamaya koşan çocuklar, asker oğlunu kavuşmanın sevinciyle kollarını havaya kaldırmış başı örtülü kadın gibi ayrıntılar işlenmiştir.




Afyonkarahisar Büyük Utku Anıtı


Afyonkarahisar'da, kentin Yunan işgalinden kurtarılışı ve Büyük Taaruz anısına dikilen zafer anıtıdır.

Heykeltraş Heinrich Krippel tarafından 1934-1936 yılları arasında yapılmış ve 24 Mart 1936 günü dönemin Başbakanı İsmet İnönü tarafından açılmıştır.

Anıtın kaidesi büyükçe ve kübik bir kayaçtan oluşmaktadır.

Kaidenin üstünde, tunçtan yapılmış çıplak iki erkek heykeli vardır. Bu heykellerden ayakta olan, düşmanı ayakları altına almış Türk'ü; ayaklar altında yatan ise Türkiye'yi işgal eden düşmanları simgelemektedir.

Bir yoruma göre de ayaktaki figür, tam bağımsızlık için saldıran Türk gücünü; yerdeki figür ise Türk'ün gücü karşısında yenilen emperyalizmi temsil etmektedir. Ayaktaki heykel gerek yüzünün benzerliği, gerekse simgelediği rol ile Mustafa Kemal Atatürk'e benzetilmiştir.

Heykeli taşıyan kaidenin çevresinde de tunçtan kabartmalar bulunmaktadır. Kaidenin çevresindeki kabartmalarda ön yüzde Atatürk'ün sol profilden bir portresi, arka yüzde Türk askerinin taşıdığı sancağı işgalden kurtulan halkın öpmesi, sol yüzde Atatürk, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak'ın harita üzerinde yaptıkları Başkomutanlık Meydan Muharebesi planı, sağ yüzde ise Türk askerinin yaptığı bir süngü saldırısı betimlenmiştir.

Heykeller normal insan boyutlarından daha büyük ve hareketleri son derece canlıdır. İşgalcileri sembolize eden ve yerde yatan figürün büyük bir çaresizlikle aşağı sarkmış olan başındaki ıstıraplı yüz ifadesi ve bitkin vücudu yenilgiyi göstermektedir. Ayaktaki figürün yüzünde ise büyük bir hiddet ifadesi vardır. Gerilmiş kasları, şişmiş boyun damarları, yukarı kalkmış kolları, biri yumruk şeklinde sıkılmış, diğer bir şeyi parçalayacakmış gibi açılmış elleri ile ayakları altında yatan figüre yukarıdan bakarak adeta ezmektedir.

Mustafa Kemal ATATÜRK 6 Kasım 1937 günü Afyonkarahisar ziyareti esnasında "Büyük utkuyu en iyi anlatan anıt" demiştir.




Ankara Güvenlik Anıtı (Emniyet Abidesi)


Anıt, Ankara Atatürk Bulvarı ile Müdafaa Caddesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi önündeki İnönü Bulvarının sınırladığı alan içinde kalan Güven Park'ta yer almaktadır.

Güven Park adını, yapıldığı yıllarda “Emniyet Abidesi” olarak anılan bu anıttan alır.

Avusturyalı mimar C. Holzmeister yeni rejimin ihtiyaçlarına uygun kamu kurumlarının binalarını, bu kurumlarda çalışan memurların oturacağı konutları, içinde bulunacakları çevreyle birlikte planlarken bugün “Kızılay Meydanı” olarak anılan meydanın bir köşesinde de sözü edilen parkı öngörmüştü.

Holzmeister halkın vakit geçireceği, dinleneceği bu parkta bir anıt yükselmesini ve anıtı yapabilecek kişi olarak da vatandaşı A. Hanak'ı öngörmüş ve bu öneri İçişleri Bakanlığı tarafından kabul edilmiştir.

Türk halkının güven ve sükun içinde yaşamasını temin eden güvenlik güçlerini anıtlaştırmayı amaçlayan anıt Avusturyalı sanatçı Anton Hanak'a sipariş edilir.

Bronz heykeller ve Mamak taşı kaideden oluşan anıtta Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nda ve İnkılap hareketlerinde beraber bulunduğu arkadaşlarını temsil eden heykeller ve insan zekasını, çiftçinin tarım çalışmalarını betimleyen kabartmalar yer almaktadır.

Bronz heykeller Avusturya'da Viyana Erdberg dökümhanesinde gerçekleştirilmiştir.

Mamak taşı kullanılan kaide üzerindeki kabartmalar Türkiye'de yapılmıştır. Anıtın taş kısımlarında Franz Wirt, Triberer ve Anton Hanak'ın diğer öğrencileri ile Türk ustaları çalışmıştır.

Anton Hanak tarafından başlanan anıt Hanak'ın 6 Ocak 1934 yılında ölümü üzerine anıtı tamamlama işi verilen Joseph Thorak tarafından 1935 yılında tamamlanmıştır.

Anıtın kaidesi 37 metre uzunluğu, orta blok 8 metre, yan kanatlar 2 metre, bronz figürlerin boyu 6 metredir.

Anıtın kaidsesinde Atatürk'ün,
"Türk, Öğün, Çalış, Güven" 
özdeyişi yazar.




Ankara Sümerbank Binasındaki Atatürk Heykeli


Sümer Holding'i 27.11.2012 günü ziyaretimde çektiğim fotoğraftır.

Sümer Holding'i 27.11.2012 günü ziyaretimde çektiğim fotoğraftır.

Ankara'da Ulus'taki Sümerbank Binasında bulunan ve taştan yapılmış Atatürk heykeli heykeltraş Heinrich Krippel tarafından 1938 yılında yapılmıştır.


Taş heykel, Sümer Holdingin, iki taraflı ve çok zarif sarmal merdivenlerle çıkılan, çevresel bir iç balkonla çevrili üst yönetim katında bir taş kaide üzerine yerleştirilmiş; aynı katta zamanında Atatürk'ün çalışma ofisi olduğu belirtilen ve Ankara Ulus Meydanı'nda, yine Heykeltraş Heinrich Krippel tarafından 1927 yılında yapılan, Zafer Anıtı ve ilk Büyük Millet Meclisi'ne bakmaktadır.

Heykelin altındaki taş kaidede "İnanıyoruz ve Yapıyoruz" ifadesi yer almaktadır.

Atatürk yaşarken yapılan heykelleri içinde tek taş heykel olan ve Heykeltraş Heinrich Krippel tarafından yapılan bu heykelin sol elindeki damarları görebilemek çok heyecan verici..


Düşünen, planlayan ve hayata geçirenleri saygı ve rahmetle anıyorum....


Can EREL
30.08.2012

Kaynakça:

(1) Cumhuriyet Dönemi Anıt Heykelleri, Yrd. Doç. Dr. Kıvanç Osma, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2003.
(2) Yazılı ve görsel medya




___________________________

Not: Bir Atatürk heykeli de insanın doğa ile "sulh"una atıf yapar gibidir; bu topraklarda yıllar sonra yaşanabilecek olumsuzluklara karşı bir  uyarı gibi...



Küçükkuyu Atatürk Heykeli

Elinde zeytin dalı ile tasvir edilen Atatürk heykeli ve kitabesinde yazılı olan "Yurtta Sulh, Dünyada Sulh" sözleri... Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine bağlı bir belde olan Küçükkuyu!daki bu heykelden bayrak ve zeytin ile barışa da dikkat çekiyor!.......